Stres, endişe, depresyon, travma, öfke, korku, fobiler, keder, üzüntü, alerji, bağımlılık ya da ağrıdan kurtulmak sandığımız kadar zor olmayabilir mi? İngiliz Terapist Paul Emery, “neden”lerle uğraşmak yerine “nasıl”a odaklanıyor ve yıllarca öğrendiği tekniklerin kombinasyonundan oluşan QEPR ile kalıcı çözümlere ulaşılabileceğini söylüyor.
YAPRAK ÇETİNKAYA
Bazı şeylerin çok zor olduğuna ne zaman inanmaya başladık? Buna bizi kim inandırdı? Mucize beklentimiz ne zaman oluştu? Bu beklentimizden kimler ekmek yedi? Bu sırada biz nasıl zaman kaybettik? Hala yanıltılıyor muyuz? Peki bizi yanıltan kim; zorluğu vurgulayan çok güvendiğimiz kaynaklar mı, “Aslında o kadar da zor değil” diyenler mi?
Geçen mart ayında Richmond Nua Wellness-Spa’nın davetlisi olarak Türkiye’ye dokuzuncu kez gelen Paul Emery ile sohbetimin sonrasında düşünmeye başladığım soruları yukarıda sıraladım. Çünkü karşımda kendinden çok emin ve şefkatli bir dille tekniğini anlatan ünlü bir isim vardı. Üstelik röportajın sonunda on beş dakika uyguladığı teknik iki yıldır halledemediğim bir alerji meselemi de çözmüş görünüyordu. Merakım galip geldi, ikinci bir randevu aldım. Kader ağlarını öyle bir ördü ki aynı fiziksel meselenin kalan tortularını temizlerim diye düşünürken kapısından girmeme yarım saat kala ani bir gelişme yaşadım. Buluştuğumuzda gerginlikten titrer haldeydim. Evren bana yine yardım etmişti; asıl çalışmam gereken konu öyle su yüzüne çıkmıştı ki bu sefer bir saatten fazla beraberdik ve işler o kadar hızlı ilerlemedi. Çünkü klasik tabirle soğan gibiydi meselelerimiz, soydukça altından bir başka şey çıkıyordu ve bu sefer soğanın neredeyse cücüğüne dokunduk. Dişin sinirine dokunur gibi… O dokunuşa dayanırsan sonrası iyileşme olur ya hani… Tıpkı öyle…
Sanılmasın ki ortada bir ağrı veya zorlanma var. Sadece benzetme yapıyorum. Paul ile çalışırken aslında sadece güzel bir plajı, sevdiğiniz yemekleri, çiçekleri falan düşünüyorsunuz ya da 60’tan geriye yedişerli sayıyorsunuz mesela. Merak etmeyin, doğru yapıp yapmadığınızla ilgilenmiyor çünkü tek amacı o belli dokunuşlarla beyninizde bir kimyasal aktivite oluştururken sizin zihninizi sorunlu konudan uzaklaştırmak.
İngiltere’de doğan ve uzun zamandır daha güneşli ve sıcak olduğu için Tayland’da yaşayan Paul Emery, University of Wales’de psikoloji eğitim almış. 1991 yılından beri terapi yapıyor. Lafı daha fazla uzatmadan sözü ona bırakıyorum.
Yaptığınız işi nasıl tanımlarsınız?
Elimden geldiğince sadeleştirmeye çalışayım. Quantum Emotional and Physical Release (Kuantum Duygusal ve Fiziksel Terapisi-QEPR) tekniğini kullanıyorum. Bu ismi 15 yıl önce kullanmaya başladım. Birçok farklı modalite kullanıyorum ve yıllar içinde yaptığım iş değişiyor, güncelleniyor. Psikoloji ve ağrı tedavisi ile bağlantılı en yeni yaklaşımları kullanıyorum. Sadece EFT, NLP ya da hipnoz yapıyor diye tanımlanmak istemem. Kuantum ifadesi de tekniğin hızını ifade ediyor, aynı zamanda da enerji ile ilgili olduğunu… Kuantum sıçraması gibi…
Bu konularla ilgilenmeye nasıl başladınız? Çoğunluk gibi sizinki de kişisel bir deneyimle mi ilgili?
14 yaşından itibaren psikoloji ile ilgilenmeye başlamıştım. Hipnozu merak ediyordum çünkü çok ama çok utangaçtım. Biri bana selam verdiğinde dahi kıpkırmızı olurdum. İnsanların arasında çok kaygılıydım, adeta paniğe kapılırdım. Bununla başa çıkmak için yollar arıyordum. Daha sonra sosyal fobi tanısı konuldu. Doktor ilaç verdi ama almak istemedim. Bu sorunu 35 yıl çektim! Yaşım ilerledikçe azalacağını söylüyordu insanlar ama hiçbir şey değişmedi. Bu yüzden işten ayrıldığım bile oldu. Kendimi tedavi etmem gerekiyordu. İşte hipnoz en başta bana sihirli gelmişti. Kitaplar okudum. Kendi kendime hipnoz çalışmaları yaptım, yastığımın altına teyp koyup gecelerce en az bir yıl dinledim: “Sen utangaç değilsin, artık utanmayacaksın…” Ama hiçbir şey değişmedi. Bununla yaşamaya devam ettim. Hipnoz uzmanlarına gittim ama o da işe yaramadı.
Sonra NLP (NöroLinguistik Programlama)’yi duydum. İlginç geldi çünkü sorunun nedeni ile ilgilenmiyordu. O güne kadar hep nedenlerini düşünmekle uğraşmıştım. Anılarımı hatırlamak zorunda kalmıştım. Sınıfın önünde bir matematik problemi çözerken yaşadıklarımı mesela… NLP neden yerine nasıl ile ilgileniyordu. Ama o da işe yaramadı. O sırada bir kitapçıda çalışıyor ve yarı zamanlı psikoloji eğitimi alıyordum. Bir kitapçıda çalışırken sosyal fobi sahibi olmak kolay değildir. Dr. Richard Bander ve Paul McKenna’dan NLP’yi öğrenmeye başladım. Uygulayıcı eğitimi aldım ve çok iyiydim. İnsanlara yardım edebildiğimi gördüm. O sırada yine üniversitede geleneksel konuşma terapisi eğitimi aldım. Danışmanlık da yaptım ama çok da taraftarı olduğum bir çalışma değil. Bende de işe yaramamıştı.
Sabırla denemeye devam ettiniz….
Evet… Bir gün annem televizyonda fobileri “tapping (hafifçe vurma)” ile ortadan kaldıran insanları izlediğini söyledi. Ne isimlerini ne de yöntemin adını hatırlıyordu. “Konuşmadan, sadece belli noktalara vurarak fobileri iyileştiriyorlar” dedi. Danışmanlık olmadan, konuşmadan nasıl olabilirdi? İmkansız buldum. Ancak altı yıl öncesinde Çin Tıbbı’na dayanan Shatsu masajını öğrenmiştim, bedendeki enerji meridyenlerini biliyordum. Onu hatırladım. Kısa süre sonra Londra’da bir seminerde Hipnoz Uzmanı Paul McKenna ile bir araya geldik. “Tapping’i duydun mu?” diye sordu. TFT denildiğini söyledi. Nihayet tekniğin ismini öğrenmiştim. TFT (Düşünce Alanı Terapisi), “tapping”in orijinal versiyonudur. O zamanlar daha çok EFT duyuruluyordu o nedenle EFT’yi inceledim ve onu öğrenmeye karar verdim. Bir hafta içinde Kuzey İngiltere’ye seminere gittim ve EFT çalıştık. İlerleyen zamanlarda iyice öğrendim ve uzmanlığımı aldım. Duyguların üzerinde çalışılıyordu. Korku, panik hisleri için beden üzerinde çalışmak mantıklı geldi. Üç dakika bir noktaya “tapping” yapmak işe yarıyordu! Tabii ki herkes için her zaman bu sonuç alınamayabiliyordu ama EFT yüzde 85 başarılı oluyordu. Ancak bende bu da işe yaramadı!
Nedenini tahmin edebiliyor muydunuz?
Hayır. Birisi bana “Karmaşık bir vaka olmaktan zevk alıyorsun” bile dedi. Hayır, hiç de öyle değildi. Tabii ki bilinçaltımda ne olduğunu bilmiyordum ama bir şekilde işe yaramıyordu. Eğitimler almış, Singapur’da, Taylan’da insanları eğitmiştim. Tayland’da bu konuda bir işim vardı artık ama bende değişen bir şey yoktu. Bende ve geriye kalan yüzde 15’te neden işe yaramıyordu, bilmiyordum. Yıllar geçti. Bir de bu işin orijinali olan TFT’ye bakayım dedim. Bu tekniği keşfeden Dr. Roger Callahan ile iletişime geçtim. Londra’da eğitimi vardı, hemen ona katıldım. Eğitimin tüm seviyelerini tamamladım.
Lütfen “Bu sefer işe yaradı” deyin…
Dr. Callahan şunu keşfetmişti; bazı insanların enerjileri tamamen bloke olmuş haldeydi. Yani 24 saat “tapping” yapsanız dahi işe yaramıyordu. Bunun nedeni toksinlerdi. Şampuanınız, makyajınız, şeker, çay ya da her ne ise enerjinizi bloke ediyordu ve bunu yapanın neler olduğu kinesiyoloji veya ses teknolojisi ile test edilebiliyordu. Benim toksik olduğum maddeleri bulup uzun bir liste oluşturduk. Alerjik bir çocuktum. Hep kaşıntım, kızarıklıklarım, alerjim olurdu. Bu listedekileri kendimden uzaklaştırdım ve “tapping” ilk defa bende de çalışmaya başladı. 35 yılın sonunda… Nihayet!
TFT, EFT’den daha yavaş veya zor değildi. Bir ya da en fazla üç noktaya vurarak çözüme ulaşılabiliyordu. Daha kolay ve hızlıydı, olumlamalar yoktu. Kişi sorunla ilgili düşündüğü sırada birkaç noktaya vurulması yeterliydi.
Bugüne dönersek, siz tüm bu bilgilerden kendi formülünüzü mü yarattınız?
Evet, özellikle TFT çok işe yarıyor. Yüzde 95 başarı oranı var. Özellikle de fiziksel konulardaki etkisi beni çok keyiflendiriyor. İnsanlar bana yüzde 70-80 oranında duygusal nedenlerle geliyorlar. Çünkü bir yerlerinde ağrı olunca doktora, fizyoterapiste gidiyorlar. Ben listenin sonundayım. Ama fizikseldeki başarım çok yüksek. Birçok fiziksel sorunun altında duygusal neden var. Bir kez gelenler benden “tapping” yapmayı da öğrenebilirler ve ağrı geri gelirse yapabilirler. Ama gelmiyor genelde. Örneğin trafik kazası geçiren birinde görsel olarak her şey iyileşse de şok, öfke, panik duyguları bedenin ilgili bölgesinde birikiyor ve bu ağrıya neden oluyor. Orayı boşaltmadan ağrı geçmiyor. “Tapping” ile bunu boşaltmak mümkün.
“Fiziksel sorunlar bu kadar kolay iyileşemez” diye bir inancımız var galiba.
Evet. Bu inanç bize yüklenmiş durumda. Buna programlanmışız. Oysa ağrıdan kurtulmak kolaydır.
Çoğu insan inanmakta zorlanıyor.
İnanmak cesaret ister! Tabii ki işe yaramayan şeyler var. Yanlış uygulamalar da var. Benim için de işe yaramayan terapiler oldu yıllarca. Hipnoz işe yaramadığında denemeyi bırakabilirdim, inanmayabilirdim. Onların da inanmama hakları var. Ama ben bir kez denemelerini tavsiye ederim. “İnançlarınızı bir an için kenara bırakın ve tapping’i deneyin” diyorum. İki üç dakika ya da gerekiyorsa bir saat. Ama deneyin… Bunun işe yaraması için inanmanıza da gerek yok. Bunun inançla bir ilgisi olsa bebeklerde, çocuklarda ve hayvanlarda işe yaramazdı ama yarıyor.
Öğrenip kendi kendimize de uygulayabilir miyiz?
Evet. Benimle bir saat geçirip öğrenebilirsiniz. Ağrı için, stres için… Ben bunun için buradayım. Benim için uzun yıllara ve çok fazla harcamaya mal oldu. Hayalim daha geniş kitlelere, bana gelemeyenlere, ulaşamayanlara bu bilgiyi aktarabilmek.
Bir de “Havening” tekniğinden yararlandığınızı okudum. Bu tekniğin içeriği nedir?
Yüzde 70 oranında Havening’den yararlanıyorum. Beş yıl önce bunu öğrenen ilk birkaç insandan biriyim. Tekniğin yaratıcısı Dr. Roland Ruden’ın ilk eğitimine gittim. O da tapping’i Paul Mckenna’dan duymuş ama inanmamıştı. Dr. Callahan’ın kitabını da okumuştu. Dr. Ruden bir nörobilimciydi, sol beyinli yaklaşıma sahipti ama denemeye karar vermişti. Sadece eğlence olsun diye… Fobiler üzerinde çalışmış ve işe yaradığını görmüştü. “Saçmalık!” diyordu başlarda ama kendi alanı beyin olduğu için tapping yaparken beyinde ne olduğunu merak etti. 15 yıl harcadı, tıpkı Dr. Callahan’ın bedeni araştırması gibi… Bedenin sadece belli noktalarına vurunca beyinde ne olduğuna bakınca beyinde delta dalgalarının aktive olduğunu keşfetti. Özellikle eller, kollar ve yüzdeki noktalara vurulunca delta dalgaları oluşuyor ve bunlar beyinde bir enzim salgılıyordu. Kalsinöron denilen bu enzim o konuyu düşününce amigdalada aktive olan reseptörlere gidiyor ve orada biriken fosforu yiyordu. Örneğin kişi patronuna kızgın olduğunu söylerken konu amigdalaya o fosfor ile tutunuyor ve enzim onu oradan temizliyor, reseptörleri serbest bırakıyor. Gidiyorlar ve asla geri gelmiyorlar. Kalıcı… Hızlı… Kolay uygulanır. Öğrenince kendi kendinize uygulayabiliyorsunuz. Kollarınızı teknikteki gibi sıvazladığınızda ayrıca serotonin de salgılıyorsunuz. Doğa çok zeki… Siz mutsuzken biri gelip ne yapar? Kolunuzu sıvazlar. Neden? Çünkü aslında bunu biliyoruz. Ağladığınızda ne yaparsınız. Gözyaşlarınızı silersiniz. Tam o dokunduğunuz yer (elmacık kemiğinin hemen üstü) vücuttaki en etkili tapping noktasıdır. Oraya dokunmak beynin kimyasal reaksiyonunun değiştirir. Avuç içlerini birbirine sürtmek de öyle. Doğa çok zeki..
MUCİZE DEĞİL AMA MUCİZEVİ
Sizin seanslarınızda neler oluyor? Kısaca sorunu anlatıyoruz ve…
“Uçuş korkum var”, “Patronuma kızgınım” gibi bir hikaye ile gelir kişi. Kısaca nedenini sorarım. Amacım beynin o bölümünü aktive etmektir. Kollarını hafifçe sıvazlamaya başlarım. Bunu dilerse kişi kendi de yapabilir. Bu aşamada artık konuyu aktive etmeye gerek yoktur. Bunu durdurmak ve enzimin orayı temizlemesi için güzel şeylerden bahsetmeye başlarız. En sevdiği yemek nedir, en güzel tatil yerleri nereler gibi keyifli sorular sorarım. O sırada kollarını sıvazlamayı sürdürürüm. “Sahilde yürüdüğünü düşün, yirmi adım at”, “En sevdiğin çiçek nedir? Ondan yirmi tanesini bir vazoya yerleştir” diye yönlendiririm. Sonra korkusuna on puan üzerinden kaç verdiğini sorarım. Biraz daha çalışırız. Tekrar sorarım. Bazen direkt “Sıfır” der kişi, bazen daha yavaş ilerler. İçinde başka teknikler eklenebilir. Ama temel olan havening’dir. Bu çalışmadan sonra başka konularda gelecek travmalarda, kayıplarda, ani gelişen olaylarda da daha sakin olursunuz. Yapınız değişmiştir.
Tek seans yeterli olur mu?
Genellikle iki kere görmeyi severim. Tek seans demek bende baskı yaratıyor. Görüntülü konuşma ile de devam edilebilir, yönlendirmeleri oradan yapabilirim.
Yüzde 95 dediniz. Burada geriye kalan yüzde 5’in sorunu nedir?
Zamanla ilgili olabilir. Bir kere deneyip “İşe yaramıyor” demiş olabilir. Kişi kendi sorumluluğunu almıyor olabilir. Sigara için çalışan kişi, ertesi gün sigara içme isteği gelirse uygulamayı kendi kendine yapmalı, sorumluluk almalı. Bazen de toksinler nedeniyle blokaj meselesi olabilir.
Bu yöntem için “mucize” demek doğru olur muydu?
Bu bir mucize değil ama gerçekten mucizevi… İnsanların genel yorumu “şaşırtıcı” olduğu yönünde. Nasıl işe yarıyor diye merak eden araştırabilir. Genelde ben bunu uzun uzun açıklamıyorum. Binlerce insanda işe yaradı.
Çok ünlü isimlerle anılıyorsunuz… Hollywood yıldızları, iş adamları… Daha sıradan hayatlar yaşayan bizlerin onlardan farkı nedir?
Herkesin problemi var. Herkesin travması var. Ünlü ya da zengin olmak bir şey değiştirmiyor. Arkadaşını, ailesini kaybediyor ya da o çok parasını kaybetmekten korkuyor. Diğer tarafta da birisi parası yok diye ne yapacağını bilemiyor. Herkes aynı şeyi yaşıyor. Aslında hiç fark yok.
KANAAT EDEBİLMEK MUTLULUKTUR
Mutluluk nedir sizce?
Bence kanaat etmektir. O anda sahip olduğun her şeyi kabul etmek. Hepimiz daha iyi olabiliriz. Fiziksel olarak, duygusal olarak daha iyi olabiliriz. Daha iyi uyuyabilir, daha iyi beslenebiliriz. Tabii ki hepimizin sıkıntıları olur. Ama sahip olduklarımıza kanaat etmek, eğlenmek, gülmek, şakacı olmak mümkün… Daha çok gülmek, hayat konusunda daha rahat olmak, tadını çıkarmak, müzik dinlemek, insanlara yardım etmek, arkadaşlarla birlikte olmak. Sizi mutlu edene, iyiye odaklanmak… Neye odaklanırsınız o daha da büyür. Benim felsefem bu…
Pozitif Dergisi 30. sayısında yer almıştır. Mayıs 2019
Yorum yapmak ister misin?