Henüz bir çalışmanın başlangıcındaydık, yanıma yaklaştı ve “Siz buna benzer başka neler yaptınız?” diye sordu. Bir iki “demo” tadında deneyimim vardı. Anlattım. Uygulayıcının adını sordu. Verdiğimiz ilk arada da numarasını….
Çalışmanın ikinci gününde yoktu. Muhtemelen yeni randevusunu almak için telefonunu tuşluyordu.
Bu, üzerinde epeydir düşündüğüm bir konu. Her şey hemen hallolsun, çözülsün istiyoruz ve bunun için yaptığımız çalışmaların arasında kalan zamanların yaşamın ta kendisi olduğunu unutuyoruz.
Tanıdığım tanımadığım birçok insandan sık sık şu sorular geliyor:
Sence kime gideyim?
Sence önce şu eğitime mi yoksa bu çalışmaya mı katılayım?
Ve cevabı bende olamayan benzerleri…
Diyebileceğim; gönlünün sindiğine git ve lütfen yavaş git.
Tek tek ve sindire sindire git…
İç aleminde toz kaldırmadan git.
“O olmadı bu, bu olmadı şu” demeden git.
“En kısa yol bildiğin yol” mottosunu unutmadan git.
Ya da gitme…
Önceki akşam rüyamdaki semboller çok netti. Fazla detaya girmeden yorumlamak istiyorum ki sadece bana değil, hepimize şifa olsun.
Evinizde çöp birikmiş. Atmak istiyorsunuz haklı olarak. İki seçenek var; ya torbayı, ağzını sıkınca bağlayıp camdan aşağı atacaksınız ya da bir zahmet terlikleri çıkaracak, ayakkabıları giyecek, belki üzerinize bir ceket alacak, kapıdan çıkacak, merdivenlerden inecek, apartmandan çıkacak ve çöp kutusuna götüreceksiniz.
(Tabii ki burada kendi yaşam alanlarınızın özelliklerine göre farklı senaryolar olabilir, oradaki semboller yorumlanabilir. Şimdilik rüyadakilerle idare edelim.)
Evimizin çöpünü camdan aşağıya fırlatmıyoruz çünkü fırlatırsak ağzı sıkıca bağlanmış dahi olsa torba patlar ve pislik her yere saçılır. Hem de çöp pisliği…. Her şeyin birbirine karıştığı berbat bir bulamaç! Temizlemesi en zor şey… Ondan sonra uğraş dur çünkü kirlenen de senin evinin önü. Hatta biraz daha dikkatli bakarsak daha önce fırlattığın, gözüm görmesin de nerede olursa olsun deyip camdan salladığın çöpler de hala orada…
Torbayı güzelce paketleyip, merdivenleri adım adım indirip çöp kutusuna koyarsak yani sabırla emek verirsek sistem kalanı halleder. O çöpe ne olduğunu artık düşünmeyiz bile. Belki akşam gelen çöp kamyonunun sesini duyarız, eğer farkındaysak, temizlik görevlilerine içimizden bir teşekkür bile göndeririz, bitti gitti, o kadar…
Bu hikayeyi şöyle de okuyabiliriz; aşırı pozitif beklentilerle, her şey hemen hallolsun, aman çok mutlu olalım, yüzümüz hep gülsün, başımıza hiç dert gelmesin diye ortadan hemen kaldırılmaya çalışılan çöp, dikeyden yataya, yani pozitiften negatife öyle bir geçiş yapar ki neye uğradığımızı şaşırıveririz.
Aşırı pozitif beklentilerle çıkılan yollar, aşırı negatife çıkar, kurtulmaya çalışılan çöpler her yere bulaşır.
Sevimli bir Bodrum hikayesi vardır. İstanbullu Bodrum’un dar sokaklarından birinde, önünde duraklama yapan otomobile sinirlenir, korna çalmaya başlar. Öndeki otomobilin sürücüsü yavaşça araçtan çıkar:
“Ne var, niye basıyorsun kornaya?”
“Acelem var” der İstanbullu.
Gayet rahat bir tavırla yanıt verir:
“Acelen vaasa Bodrum’da ne işin vaa?”
Bu konular da işte o hesap…
Adına “kişisel gelişim”, “farkındalık”, “özünü bulma” ya da her ne yolu derseniz deyin, aceleniz varsa bu yolda da işiniz olmasın. Kimseyi ilgilendirdiğinden değil, zararı size dokunabileceğinden…
Yorum yapmak ister misin?