Yukarı
Dergiler

Duydun mu?

Bir masanın etrafında, birbirini yeni tanımış bir grup insan oturuyoruz. Birimizin kişisel hikayesi üzerinden konu açılıyor. Grubun dinamiği gereği birçok kişinin ortak meselesi aslında…

İçimizde en usta olan, deneyimi gereği hiçbir yorumda bulunmuyor, sadece anlatılan derdi dinliyor. “Haydi bir yorum yap” ısrarlarına rağmen susuyor. Sonra bir cümle çıkıyor ağzından… Tam da birikimine yakışır şekilde, usulcacık, kısacık ama sarsıcı… 

Durup düşünmeyi, uzun uzun düşünmeyi gerektiriyor. İdrak edildiğinde ise müthiş bir huzur getireceği derinlerde hissediliyor. Bırak diyor aslında,  o yüzden oldu, bu yüzden olduları bırak, rahatla, yaşa…

Gözüm bir an için kadınlardan birine takılıyor. Onunla, bir iki saat önce bu konuyu konuşmuştuk aslında. Onun da derdi aynıydı. Telefonu ile oynadığını görüyorum. Sohbeti dinlemiyor, dinliyorsa da duymuyor. O derdini henüz bırakmak istemiyor.

Onu yargılamıyorum. Yargılayamam… Çünkü o hali tanıyorum. Ben değil miydim daha birkaç ay önce aynı yerde, bana açık açık söylenen mesajı duymazdan gelip adeta hayatını riske atan? 

Kapılar aşındırıyor ama duymuyoruz.

Kitaplar okuyor ama duymuyoruz.

Ritüeller yapıyor ama duymuyoruz.

Rüyalar görüyor ama duymuyoruz. 

Vakti mi gelmemiş oluyor, biz mi duymamayı seçiyoruz, bunun cevabını bilmiyorum. Tek bir cevabı var mı, ondan da emin değilim.

Sonra…

Ona bakarken bir anda o ben oluyor. Ben oturuyorum onun sandalyesinde.

O benim…

O masada en çok akıl vermeye meraklı olan da benim.

Konu uygun yere gelsin de bir espri patlatayım diyen de…

Savunmaya geçen de…

Bunlar ne diyor, kahveler nerede kaldı diye düşünen de…

Benim…

Bir okyanusun damlaları mıyız, başka boyuttaki bir varlığın hücreleri mi, bir eşyanın atomları mı; bunu bilmiyorum. Ama çevremdeki her bir insanın tek olduğunu idrak ediyorum bir an için. Demek ki bunu kast ediyormuş bilenler diyorum.

Sonra kahvelerimiz geliyor. Sade kimindi, orta benimdi derken…

Tekrar gündelik hayat rüyasına dalıyorum. 

Uyanık halleriniz bol olsun.

Sevgiyle…

Pozitif Dergisi 33. sayısında yayınlanmıştır. Aralık 2019

«

»

Yorum yapmak ister misin?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir