Yukarı
Blog

Kısacası bugünlerde…

“Sevgi kelebeği, sevgi böceği” diye küçümsenen bir durum var ya… O aslında öyle değil… Gerçekten değil. Hatta böyle olmadığı için gerçek kişisel gelişim birçoklarının uzakta kalıp dudak büktüğü bir konu… Hafife alınan ama aslında tam tersine insanı silkeleye silkeleye gerçekten olduğu hale döndüren…

Düşünsenize;

İyi bir insan olmak adına bir ömür nice konuya ses çıkarmamış ve hep “uyumlu” olmuşsunuz. Erken olgulaşmak zorunda kalanlardanmışsınız. Ne kadar uyumlu ve olgun bir insan olduğunuz evde, ailede, okulda, iş yerinde defalarca övülmüş, alkışlanmış. Tabii ki iyi niyetle…

İşte bunu samimiyetle yaptığınızı sanırken bir gün uyanıyorsunuz ve “sevilmek”, “onaylanmak” için yaptığınızı fark ediyorsunuz. Sadece ve sadece birileri sizi daha çok sevsin, onaylasın diye yaşanan birçok şeye ses çıkarmadığınızı… Saygısızlıkları görmediğinizi, kalbinizin kırıldığını bile fark etmediğinizi… İnsanlar kendi “kurban” hikayelerine sıkı sıkı tutunmuş sızlanırken kendi deneyiminizi yaşanmamış saydığınızı, empatinin dozunu kaçırdığınızı…

SONRASI…

Kendinizi, aslında size değil, büyüklerinize ait anılar nedeniyle hep suçlu hissettiğinizi kabul edebilmek…

Günler, haftalar, aylar boyunca içinizde dönüp duran vızıltı ile yaşamak….

Çok zaman önce bilinçaltınıza nakışlanmış “sevilmiyorum”, “…. yaparsam sevilirim” gibi nice kayda bakmak, onları gözlemlemek, gözlemlemenin yarattığı duygu fırtınalarını dibine kadar hissetmek…

Ve sonra gözlemlenenin değişmeye başlaması, kendinizi (kapsadığı her mana ile) yeniden sevmek…

Güneşin tekrar doğması…

ARDINDAN…

Suçlu olmadığınızı, sorumlu da olmadığınızı, kimseye kendinizi sevdirmek zorunda olmadığınızı, sizden uzak duranlara ve evet düpedüz sizi sevmeyenlere kapılarınızı ardına kadar açmanız gerekmediğini, sevmeyene “Ne olur beni sev” demenize gerek olmadığını, iyi niyetle de olsa sınırlarınızı ihlal edenlere dur demenin ayıp olmadığını, kimseye hiçbir şey için borçlu olmadığınızı, artık içinde “suçluluk” barındırmadan idrak edişiniz…

Laf olsun, adet yerini bulsun diye görüşmenin değil, bazen de bir süre görüşmemenin aslında “sevgiden” olduğunu anlamanız…

Bugüne kadar olduğunuz, yaptığınız, deneyimlediğiniz, sizi siz yapan her şeye çok ama çok şükretmeniz…

“Sevgi kelebeği” olmanın kimselerin etrafında pervane olmak değil, kendi merkezinde eminlikle, dimdik dururken gelene kucak açmak, gelmek istemeyene de kızmadan, kırılmadan, sevgiyle eyvallah diyebilmek olduğunu bilmek…

Yani kısacası bugünlerde….

Canımın acıdığı bir yerden ayağa kalkıyorum…

«

»

2 Yorum
  • Hatice Bilişli
    5 yıl ago

    Tam da beni tarif etmişsiniz. Bana ışık tuttu. Şuan içinde bulunduğum kaos. Bir ışık olacak diyorum. Tesekkur ederim. Sevgiyle

  • ARYA
    5 yıl ago

    Can’ın acımış güzel Can…

    O zaman bu Can’dan da sana kucak dolusu sevgiler, çiçekler, böcekler, kelebekler, iyi haller, sevindirik haberler, kalbin pıt pıt sevinmesi, harika bir gökyüzü, bereketli işler, güzel bir alın yazısı, anlamlı paylaşımlar, tökezlediğinde seni kaldıranlar, bir sürü rengarenk incik boncuk, kahve falı bulut falı, ansızın gelen harika telefonlar, temize çekmeler, affetmeler, şifalanmalar ve üç vakte kadar değil, tez zamanda gerçekleşecek hayaller diliyorum..

Yorum yapmak ister misin?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir